Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yaşayan Hakikat- Çakralar, Kapılar Vs...

         Yaşayan Hakikat: Bedenin Sessiz Bilgeliği Bir an dur ve dinle. Soruların telaşının dindiği, cevap arayışının yoruculuğunun bittiği o içsel sessizliği hisset. Burası, bilginin değil, bilişin mekanıdır. Dışarıdan öğrenilen her şeyin ötesinde, bedenin kendi derinliklerinden yükselen o sakin ve bilge fısıltıyı duyduğun yerdesin. Gerçek bilgelik, karmaşık bir felsefe değildir. O, bir çiçeğin var oluşu gibi basit ve doğrudandır. Kendini açıklama ihtiyacı duymaz. Sadece vardır . Ve bu varoluş, çabayla elde edilmez, yalnızca fark edilir. Zihin, bu basitliği anlamakta zorlandığı için kendine yollar, haritalar ve kapılar yaratır. Bedenin enerji merkezleri, kalp, taç, kök... Bunlar, zihnin hakikate giden yolda tutunabileceği sevgi dolu işaret levhalarıdır. Onları birer engel veya aşılması gereken sınavlar olarak görme. Onları, seni eve, yani kendi özüne çağıran davetiyeler olarak kabul et. Merkez Olan Kalp Tüm yolların birleştiği o yer, kalp dediğimiz yerdir. Ama...

Huzurlu Ayaklar- Yeryüzünden Sonsuzluğa Açılan Kapı- Bölüm-2

Ruhsal Katmanlar Köklenmenin Hafızası Ayaklarımız yalnızca bedenimizi taşıyan birer araç değil, aynı zamanda ruhumuzun yeryüzündeki parmak izleridir. Yaşanmış her adımı, her tereddüdü, her içsel çatışmayı ve her sevinci sessizce kaydederler. Onlar, geçmişimizin toprakla temas eden canlı bir arşividir. Yürüdüğümüz yol, sadece coğrafi bir güzergâh değil; bastırdığımız kararların, yüzleşmekten kaçtığımız duyguların ve yönünü kaybetmiş soruların da bir haritasıdır. Köklenme: Yeryüzüyle Yapılan Kadim Sözleşme Ayaklar, dünya ile yaptığımız en eski sözleşmenin mühürleridir. Bu sözleşme, bu bedende güvenle var olmayı ve bu yaşamı tümüyle kabul etmeyi içerir. Köklenmek, yalnızca toprağa basmak değil, toprağa tüm varlığınla güvenmektir. Bu güven hissi her zaman bilincimizde değildir; çoğu zaman kendini bedenin en derinlerinde, ayaklarda bir gerilim, bir çekilme veya ince bir sızı olarak belli eder. Yön Bulma: Kalbin Pusulası Ayaklar, zihnin planlarına değil, kalbin gerçek yönüne sadıktır. Zihin ...

Huzurlu Ayaklar- Yeryüzünden Sonsuzluğa Açılan Kapı- Bölüm-1

                            Bedenin Kök Kapısı Ayaklar Bedenimizin yeryüzüyle buluştuğu o ilk nokta, gün boyu tüm yükümüzü çeken ama en az teşekkürü alan sadık hizmetkârlarımız: Ayaklar. Bizi hayatın akışına taşıyan bu sessiz ve vefalı dostların varlığını, çoğu zaman ancak bir sorun olduğunda hatırlarız. Ne zaman ki ağrır, sızlar, çatlar ya da yanarlar, işte o an dikkatimizi onlara yöneltiriz. Kısacası, ayaklarımız huzurlu değilse bizim de huzurumuz kaçar. Ayakkabıların içine hapsettiğimiz, yalnızca şikayetleri olduğunda hatırladığımız ayaklar, aslında en büyük sadakat noktalarımızdan biridir. Hangi yola gönülsüzce saptığımızı, hangi durakta aslında dinlenmemiz gerektiğini, ne kadar ağır yüklerle yürüdüğümüzü en iyi onlar bilir. Nerede koşacağımızı, nerede yavaşlayacağımızı ve ne zaman durup bir nefes alacağımızı bize fısıldarlar. Peki, bu vefalı dostlara hiç teşekkür etmeyi denediniz mi? Emin olun, bu yazının sonunda...

İç Toprak: Bağırsağın Ruhsal Haritası Yazı Dizisi – Bölüm 5

  Yaşayan Toprak - Beden Üzerinden Hakikate Yolculuk Artık soruların dindiği, sadece cevapların sessizliğe karıştığı ve bilincin tüm varoluşla bir olduğu birlik noktasındayız. Burası sessizlik alanı, burada kelimeler, kavramlar anlamını yitirir. Farkındalık bedenin tüm hücrelerinde zaten var olanı uyandırdığında, beden yalnızca ruhu taşıyan bir araç olmaktan çıkar; bilinçle dolu, canlı ve bütünsel bir varoluşa dönüşür. Bu bilinç, dışarıdan öğretilen bilgilerle değil, bedenin kendi derinliklerinden yükselen sessiz ve içsel bir bilgelikle şekillenir. Gerçek bilgelik, yaşamın basit ve doğrudan hissedilişidir; içinde kıyas, kavram veya açıklama bulunmaz. Sadece vardır, kendi başına bütün ve tamdır. Sessizliğin derinliğinde belirir, zihin tarafından değil, doğrudan bilinç tarafından fark edilir. Hiçbir çabaya ihtiyaç duymadan, varoluşun merkezinde kendiliğinden ortaya çıkar ve sadece yaşanarak anlaşılır. Bedenin enerji kapıları ya da çakralar, hakikate ulaşmak için zihnin geçmesi gerek...

İç Toprak: Bağırsağın Ruhsal Haritası Yazı Dizisi – Bölüm 4

Floranın Uyanışı – Temizlik, Dönüşüm ve Bilinç. Farkındalık bir ışık gibidir; karanlıkta yıllardır saklananı, bir anda görünür kılar. Bu ışık parladığında aynı zamanda yıkım da başlar. Çünkü görülen şey yalnızca geçmiş değil; ondan kaçışın, bastırmanın ve taşımanın tüm ağırlığıdır. Bu his, zihinsel bir düşünce ya da bir fikir değildir; varlığın derinlerinde bir kırılma anıdır. Farkındalık kişinin aslında "ben" olmayanla özdeşleşmesinin farkındalığıdır. Ne olmadığını buldukça, aslında ne ya da kim olduğunu anlamasıdır. Farkındalık anı, bilinenin ötesidir, bilinmeyene kapı açılmıştır, zihin için rahatsız edici olabilir. Çünkü (zihin) kişi, taşıdığı şeyi bırakmak istemez, çünkü onunla yaşamayı  ve o olmayı öğrenmiştir. Farkındalık anı, zihinsel yapının ve eski kimliğin çözülme anıdır. Bazen bu bir iç titreme , bazen bir boşluğa düşme, bazen de sessizlikle gelen bir utanç duygusudur. Bu duyguların her biri, farkındalığın içeri sızarak kurumuş zemini çatlatmaya başladığını göst...

İç Toprak: Bağırsağın Ruhsal Haritası Yazı Dizisi – Bölüm 3

  Bastırılmış Duyguların Beden Yükü Beden her şeyi sindirmez. Her söz, her bakış, her yaşantı... Hepsi içimizden geçer. Bu geçiş esnasında direnç göstermek, zihnin tutunması ve biriktirme arzusudur. Zihin kendisini bu şekilde var eder.  Bu biriken yük, en çok bağırsakta taşınır. Çünkü bağırsak yalnızca yediklerimizi değil; hissettiklerimizi de sindirmeye çalışan bir organdır. Bastırılan her duygu, dışa vurulmamış her öfke, yutulmuş her kelime bağırsakta kayıtlıdır. Bu kayıtlar gramofon gibi tekrar, tekrar ve tekrar bir ömür boyu çalar durur. Kimi zaman kabızlık olur bu yük; kimi zaman şişkinlik, kimi zaman içsel huzursuzluk., panik atak , depresyon , ani dizginlenemeden çıkan dürtüsel bir taşma...Esas mesele bedensel gibi görünse de, çok derindedir. Hâlâ sindirilememiş, bırakılmayı, fark edilmeyi bekleyen duygular. Zehir, her zaman zahirden alınmaz. Batında bulunan, çok eski bir duygunun çözülememiş hâli, bir travmanın kalıntısı, kendine duyulan öfkenin donmuş bir parçası zehi...