Ana içeriğe atla

İç Toprak: Bağırsağın Ruhsal Haritası Yazı Dizisi – Bölüm 4

Floranın Uyanışı – Temizlik, Dönüşüm ve Bilinç.

Farkındalık bir ışık gibidir; karanlıkta yıllardır saklananı, bir anda görünür kılar. Bu ışık parladığında aynı zamanda yıkım da başlar. Çünkü görülen şey yalnızca geçmiş değil; ondan kaçışın, bastırmanın ve taşımanın tüm ağırlığıdır. Bu his, zihinsel bir düşünce ya da bir fikir değildir; varlığın derinlerinde bir kırılma anıdır. Farkındalık kişinin aslında "ben" olmayanla özdeşleşmesinin farkındalığıdır. Ne olmadığını buldukça, aslında ne ya da kim olduğunu anlamasıdır. Farkındalık anı, bilinenin ötesidir, bilinmeyene kapı açılmıştır, zihin için rahatsız edici olabilir. Çünkü (zihin) kişi, taşıdığı şeyi bırakmak istemez, çünkü onunla yaşamayı  ve o olmayı öğrenmiştir. Farkındalık anı, zihinsel yapının ve eski kimliğin çözülme anıdır. Bazen bu bir iç titreme, bazen bir boşluğa düşme, bazen de sessizlikle gelen bir utanç duygusudur. Bu duyguların her biri, farkındalığın içeri sızarak kurumuş zemini çatlatmaya başladığını gösterir. Ve tam da bu çatlaklardan dönüşüm filizlenir. Artık kaçmaya çalışma ya da bastırma yoktur, her şey yüzeyde açıkça görünür olur. Bilinç o kadar güçlü bir ışıktır ki, korku bu ışıkta var olamaz, cesaret bu ışığın bakış şeklidir.

Farkındalığın içsel ışığı bir kez yandığında flora da doğal olarak bu anda uyanır. Sadece mikroorganizmalar değil, hücreler de hafifler. Beden yıllar sonra ilk kez “gerçek” bir boşaltım yapabilir. Bu sadece dışkı yoluyla değil, terle, gözyaşıyla, hatta ani bir iç boşluk hissiyle de olabilir. Çünkü beden bırakmaya hazırdır. O eski yük artık fark edilmiştir ve varlığı kabul edilmiştir.

Zehir, bilinmeyende değil; fark edilmeyende güç kazanır. Fark edilmeyen şey kendini karanlıkta saklayarak, görünmez ve kayıtta kalır. Ve kişi, taşıdığı şeyi bilmediği sürece ondan özgürleşemez. Zehir bu gizlilikte kök salar, sessizce büyür. Ona karşı savunma geliştirilemez çünkü tanınmaz. Bu yüzden fark etmek, sadece görmek değil; görünmeyeni görünür kılmaktır. Zehri bırakmak, özdeşleşmeden tanıklık edebilmektir. Bu tanıklıkla birlikte, içeride hareket ve akış başlar. Bazen kişi tek bir duyguya dokunur, ama onun ardında yılların zincirini bulur. Bu zincirin her halkası çözülürken, beden bir yandan hafifler, bir yandan sarsılır. Ve bu sarsıntının ortasında, içten içe bir sakinlik yükselmeye başlar.

Her şey bilinmek ister, zehir bile bilinmedikçe özgürleşemez. Varlık dahi bilinmek ister. Yaradılıştaki tek muraddır: bilinmek. Bilinmek, sadece tanınmak değil; öze ulaşmak. Çünkü bilinmek, varlığın onaylanmasıdır. Görülmeyen hiçbir şey yerinden oynamaz. Ama fark edilen her şey titreşir, çözülür, yer değiştirir. Ve beden, artık neyi taşıyıp neyi bırakacağını yeniden bilir.

İşte floradaki uyanış, bu sakinliğin içinden yeşerir. Beden artık sadece sindirmez; seçer. Zihin her bilgiyi almaz. Kalp her alana açılmaz.

Kişi kendisini bildiği zaman, çaba biter, sonsuz bir dans başlar.


Yorumlar

  1. Harika bir yazı, çok teşekkür ederim 🙏

    YanıtlaSil
  2. Merhaba.. Bağırsaklara ilgili yazınızın 1 veya 2 bölümünü okurken, seneler önce yaşadığım bir olay zihnime geldi. Birde ağlamaya başladım ve o olayın kaydını bıraktım. Şefkatle ve kolaylıkla.. Çok teşekkür ederim. Enteresan bir deneyimdi. 👏

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

İlgili Diğer Yayınlar

Rafine Şekersiz Siyez Keki

Rafine şeker kullanmadan en eski un olan 10 bin yıllık unla, siyez unuyla kek yapalım mı? Rafine şeker yerine ne kullanmak lazım. Sunni tatlandırıcılar da en az şeker kadar zararlıyken geriye ne kalıyor?  Ya bal ve pekmez. Bal ısıyla temas edince toksik etki yaratıyor. Pekmezde zaten çok uzun süre kaynatılarak yapıldığı için bu etki maalesef mevcut. En iyisi soğuk sıkım pekmezler tüketmek. Aranırsa bulunuyor. Pekmezi de ısıya dayanıksız olması yüzünden kullanmıyorum pişirilecek tariflerde. Geriye şeker yerine kullanabileceğim çok fazla da seçenek kalmadı. Meyvenin kendi şekeri dışında.  Tatlandırıcı için olgun muz ve kuru dut kullandım. Hurma ya da kuru üzüm, gün kurusu kayısı da kullanılabilir. Fermente mutfağımda kullanılmayan malzemeler; Rafine tuz, Rafine şeker, Rafine endüstriyel un (organik ve tam buğday unu da olsa kullanmıyorum) Kabartma tozu, Şekerli vanilin, Kakao (yalnızca ham kakao kullanıyorum) Zeytin yağı, Hindistan cevizi yağı  ve tereyağ...

Huzurlu Ayaklar Simyası

Huzurlu Ayaklar Simyası   İlk yazımızda ayaklarımızın unuttuğumuz dilini hatırladık. İkinci yazıda, bu dilin ardındaki ruhsal mesajları ve taşıdıkları derin hafızayı çözdük. Artık biliyoruz ki ayaklarımızdaki her sızı, her gerginlik, yönsüz kalmış bir niyetin veya taşımaktan yorulduğumuz bir geçmişin fısıltısıdır. Peki, bu fısıltıyı duyduktan sonra ne yapacağız? O ağır yükleri nasıl bırakacağız? Farkındalık, şifanın ilk adımıdır; eylem ise onun tamamlanmasıdır. Şimdi, bu içsel bilgeliği, doğanın saf gücüyle birleştiren bir ritüele, bir eyleme geçme zamanı. Bu yolculuk için kadim bitkilerin ruhunu taşıyan bir anahtar var elimizde ve ismi de;  Huzurlu Ayaklar  İçin; Lanolinli Ayak Bakım kremi Bu, yalnızca bir bakım kremi değil; niyetle formüle edilmiş, her bir damlası toprağın bilgeliğini taşıyan enerjetik bir karışım. Şimdi, bu iksirin içindeki simyayı ve onunla yapacağımız o dönüştürücü ritüeli birlikte keşfedelim. İçindeki Simya Bu kremi, bedenimiz ve ruhumuz arasındaki ...

Derin Akış- Bedenin Titreşimi

  BÖLÜM 1: Ego'nun Gürültüsü ve Varoluşun Sessiz Dansı Hareketi zihinsel bir telaş, durmayı ise bir yok oluş sanmak... Bu, sadece modern çağın değil, asıl olarak Egonun en büyük yanılgısıdır. Ego, varlığını sürdürebilmek için sürekli bir "oluş" haline, bir hikâyeye, geçmişten geleceğe uzanan bir zaman çizgisine ihtiyaç duyar. “Şimdi ve burada”ki o zamansız noktada var olamaz. O yüzden durmaktan korkar. Zihin durursa, hikâye biterse, kendisinin de yok olacağını bilir. Bu yüzden bizi sürekli bir yerlere yetişmeye, bir şeyleri oldurmaya, nefes nefese bir koşturmacaya sürükler. Oysa biz Egonun yarattığı bu hayali fırtınanın içinde savrulurken, hakikat tam olarak “şimdi ve burada”, sessiz ve muazzam bir ihtişamla akmaya devam eder. Yaşamın o en saf, en el değmemiş akışı, "Bilincin Dansı", Egonun dramalarından bağımsızdır. Kalp, egodan emir almadan atar; Amir memurdan emir alır mı? Hücreleriniz o büyük zekayla bölünür, yaralarınız siz planlamadan iyileşir. Bu, "...