Floranın Uyanışı – Temizlik, Dönüşüm ve Bilinç.
Farkındalık bir ışık gibidir; karanlıkta yıllardır saklananı, bir anda görünür kılar. Bu ışık parladığında aynı zamanda yıkım da başlar. Çünkü görülen şey yalnızca geçmiş değil; ondan kaçışın, bastırmanın ve taşımanın tüm ağırlığıdır. Bu his, zihinsel bir düşünce ya da bir fikir değildir; varlığın derinlerinde bir kırılma anıdır. Farkındalık kişinin aslında "ben" olmayanla özdeşleşmesinin farkındalığıdır. Ne olmadığını buldukça, aslında ne ya da kim olduğunu anlamasıdır. Farkındalık anı, bilinenin ötesidir, bilinmeyene kapı açılmıştır, zihin için rahatsız edici olabilir. Çünkü (zihin) kişi, taşıdığı şeyi bırakmak istemez, çünkü onunla yaşamayı ve o olmayı öğrenmiştir. Farkındalık anı, zihinsel yapının ve eski kimliğin çözülme anıdır. Bazen bu bir iç titreme, bazen bir boşluğa düşme, bazen de sessizlikle gelen bir utanç duygusudur. Bu duyguların her biri, farkındalığın içeri sızarak kurumuş zemini çatlatmaya başladığını gösterir. Ve tam da bu çatlaklardan dönüşüm filizlenir. Artık kaçmaya çalışma ya da bastırma yoktur, her şey yüzeyde açıkça görünür olur. Bilinç o kadar güçlü bir ışıktır ki, korku bu ışıkta var olamaz, cesaret bu ışığın bakış şeklidir.
Farkındalığın içsel ışığı bir kez yandığında flora da doğal olarak bu anda uyanır. Sadece mikroorganizmalar değil, hücreler de hafifler. Beden yıllar sonra ilk kez “gerçek” bir boşaltım yapabilir. Bu sadece dışkı yoluyla değil, terle, gözyaşıyla, hatta ani bir iç boşluk hissiyle de olabilir. Çünkü beden bırakmaya hazırdır. O eski yük artık fark edilmiştir ve varlığı kabul edilmiştir.
Zehir, bilinmeyende değil; fark edilmeyende güç kazanır. Fark edilmeyen şey kendini karanlıkta saklayarak, görünmez ve kayıtta kalır. Ve kişi, taşıdığı şeyi bilmediği sürece ondan özgürleşemez. Zehir bu gizlilikte kök salar, sessizce büyür. Ona karşı savunma geliştirilemez çünkü tanınmaz. Bu yüzden fark etmek, sadece görmek değil; görünmeyeni görünür kılmaktır. Zehri bırakmak, özdeşleşmeden tanıklık edebilmektir. Bu tanıklıkla birlikte, içeride hareket ve akış başlar. Bazen kişi tek bir duyguya dokunur, ama onun ardında yılların zincirini bulur. Bu zincirin her halkası çözülürken, beden bir yandan hafifler, bir yandan sarsılır. Ve bu sarsıntının ortasında, içten içe bir sakinlik yükselmeye başlar.
Her şey bilinmek ister, zehir bile bilinmedikçe özgürleşemez. Varlık dahi bilinmek ister. Yaradılıştaki tek muraddır: bilinmek. Bilinmek, sadece tanınmak değil; öze ulaşmak. Çünkü bilinmek, varlığın onaylanmasıdır. Görülmeyen hiçbir şey yerinden oynamaz. Ama fark edilen her şey titreşir, çözülür, yer değiştirir. Ve beden, artık neyi taşıyıp neyi bırakacağını yeniden bilir.
İşte floradaki uyanış, bu sakinliğin içinden yeşerir. Beden artık sadece sindirmez; seçer. Zihin her bilgiyi almaz. Kalp her alana açılmaz.
Kişi kendisini bildiği zaman, çaba biter, sonsuz bir dans başlar.
Yorumlar
Yorum Gönder