KENDİ DÖNÜŞÜM HİKAYEM
Bu yolculuğa nereden başladığımı anlatmak kolay, ama nasıl dönüştüğümü anlatmak biraz daha derin bir mesele.
Çünkü gerçek bir dönüşüm, yalnızca dışarıdan değil; içeriden başlıyor.
Ve içeriden olan şeyin sesi bazen sessizliktir.
Eskiden her şey çok daha karmaşıktı. Zamanla yarışan bir hayat, hep bir şeylere yetişmeye çalışan bir hal, her şey kontrol altında olacak sanrısı...
Ama içten içe biliyordum ki, bu hızda bir eksiklik vardı.
Bir şeyleri eksik yapıyordum, ya da fazladan yapmaya çalışıyordum.
Bir yerde içimden şu cümle çıkıverdi:
"Gerçek neydi? Gerçek olanla temas ettiğimde nasıl hissediyorum?
Yavaşladım.
Yemek yaparken acele etmeyi bıraktım.
Elma sirkesini izlerken, canlı bir dönüşüm olarak görmeye başladım.
Reçeteleri oluştururken onlarla konuşmaya, onları dinlemeye başladım.
Fark ettim ki, hayatın içindeki en büyük bilgeliği ancak hayatın kendisinden öğrenebilirim.
Doğadan.
Bunun için sessizleşmem gerekti.
Sadece sessizleşmek de yetmedi...
Kendimi duyabilmek için dışarıdaki her sesi biraz kısmam gerekti.
İşte tam da bu noktada fermente süreçlerle tanıştım.
Elma sirkesi, ekşi maya, kefir, kombucha, turşu, fermente kozmetik ve temizlik ürünleri geldi taker taker.
Bunların hepsi bana bir şeyi hatırlattı:
Beklemek.
Sabretmek.
Bir şeyin dönüşümünü dışarıdan izlerken aslında içimde de bir şeylerin dönüştüğünü fark ettim.
Çünkü elma sirkesi beklerken duruyordu.
Ama aynı zamanda içinde milyonlarca canlı çalışıyordu.
Bu bana şunu öğretti:
Durmak, durgunluk değildir.
Durgunluk, dışarıdan görünenin aksidir.
Asıl hareket, içeride olur.
Ve içte olan her şey... dışarı bir gün zaten taşar.
Fermente Mutfağım tam da içerde kurulmuştu ve taştı.
Bir marka olmak için değil, bir daveti paylaşmak için:
Yavaşla. Dönüş. Sadeleş.
Kendine yaklaş.
Ve kendine yaklaşmak… Belki de tüm bu hikâyenin özü bu. Kendine yaklaşan, hayata yaklaşır. Başkasına da yaklaşır. Çünkü içini duyan biri, dışarıyı da gerçek bir kalple görmeye başlar.
Yüz binlerce insana ulaştım.
Ama ben hâlâ aynı Ferda'yım.
Reçete yazarken hala heyecanlanıyorum.
Yeni bir ürün denerken, tuttuğunda hala şükrediyorum.
Çünkü bu sadece bir iş değil.
Bu, bir yaşam biçimi.
Dönüşüm sandığımız kadar büyük bir kırılma değil bazen.
Bazen sadece bir karar:
“Bugün kendimle daha dürüst olacağım.
Bugün yediğim şeyin arkasındaki emeği hissedeceğim.
Bugün susacağım ve sadece doğayı dinleyeceğim.”
Benim hikayem tek değil.
Senin hikayene benziyor olabilir.
Ve belki de bu yüzden anlatıyorum:
Çünkü bazen bir başkasının dönüşümünü duymak, kendi dönüşümümüze ışık tutar.
Bu yolculuk hâlâ devam ediyor.
Ve ben sana bir sır vereyim mi?
Dönüşüm, bir son değil.
Her sabah yeniden başlıyor.
Yeni bir maya gibi, yeni bir niyetle...
Ve sadece şunu söylemek bile yetiyor bazen:
"Bugün yeniden başlayabilirim."
Yeniden başlamak... bu cümleyi ilk kez kendime yüksek sesle söylediğimde ürperdim. Bir yandan geçmişin yükünü taşıyordum, bir yandan geleceğin belirsizliğiyle doluydum. Ama o an, o cümle içimde bir şeyleri hafifletti. Sanki taşlar yerinden oynadı. Sanki bedenim, zihnim ve kalbim aynı hizaya geldi.
Dönüşüm denen şey, tam da böyle anlarda oluyor işte. Bir kelimede, bir sessizlikte, bir çay demleme anında bile dönüşüyoruz. Çoğu zaman fark etmiyoruz. Ama dönüşüm, fark edilmek için değil, yaşanmak için orada.
Yıllar içinde bunu daha çok anladım. Anlattığım tariflerin altına gelen yorumlarda, insanların kendi yolculuklarını paylaşmalarında, bazen bir kelimede bile bir bağ kurulduğunu gördüm. "Ben de böyle hissediyorum." diyen mesajlar geldiğinde, yalnız olmadığımızı anladım. Aslında hepimiz aynı şeyi arıyoruz: Gerçeği. Sade olanı. İçimizi huzurla dolduranı.
Ve bunun yolu her zaman dışarıdan değil, içeriden başlıyor. Dış dünyada düzen kurmak kolay gibi görünüyor; ajandalar, planlar, listeler... Ama iç dünyayı toparlamak? İşte o sabır istiyor. Cesaret istiyor. Kendine dürüst olmayı gerektiriyor. Kendini kandıramazsın.
Bu süreçte öğrendiğim en kıymetli şey ne miydi;
Kendime karşı nazik olmak.
Bazen hata yaptım. Bazen umutsuzluğa kapıldım. Bazen hiçbir şey yapmamak istedim. Ama bunların hepsinin insanca olduğunu kabul ettim. Kendime kızmayı değil, kendimi anlamayı seçtim. Çünkü anladıkça, şefkat doğuyor. Ve dönüşümün toprağı şefkattir.
Şimdi geriye dönüp baktığımda, hiçbir reçetenin, hiçbir ürünün, hiçbir atölyenin aslında asıl mesele olmadığını fark ediyorum. Onlar sadece vesile. Asıl olan, içten içe hissettiğimiz dönüşüm arzusu. Bizi daha iyiye, daha derine, daha sade olana götüren bu içsel tutku ve Aşk.
Fermente Mutfağım, bu içsel dönüşümün dışarıya yansıması oldu. Elbette görünürde tarifler, ürünler, içerikler vardı. Ama derinde, görünmeyen bir niyet vardı: Birlikte iyileşmek. Birlikte sadeleşmek. Birlikte hatırlamak.
Ve bu hatırlayış hâlâ devam ediyor. Her sabah yeni bir hatırlayışla uyanıyorum. Bugün neyi unutmuştum? Bugün neyi hatırlamak istiyorum? Bazen bir kokuyu, bazen bir sesi, bazen sadece kendime ait bir duyguyu... Hatırlamak bir dönüşüm.
Şimdi sana bakıyorum. Belki beni ilk kez duyuyorsun. Belki uzun zamandır takip ediyorsun. Ama her nasıl olursa olsun, bil ki bu hikâyede sen de varsın. Senin dönüşümünle, benimki bir yerden kesişiyor. Çünkü aynı topraktanız. Aynı suyu içiyoruz. Aynı rüzgarla serinliyoruz. Aynı güneşe bakıp bazen umut, bazen gözyaşı doluyoruz.
Ve işte bu yüzden anlatmaya devam ediyorum. Çünkü bu hikâye sadece benim değil. Bu, hepimizin dönüşüm hikâyesi. Kimimiz yemek yaparken “buluyor kendini”, kimimiz sabun yaparken. Kimimiz başkaca uğraşlarla ve hikayelerdeyken, kimimiz sadece “bir nefeste”, bir yürüyüşte… Ama hepimizin ortak yönü; İçten gelen bu çağrıya kulak veriyoruz.
Bu çağrıyı susturmak mümkün değil. Bastırabiliriz, erteleyebiliriz, görmezden gelebiliriz belki ama o yine gelir. Yumuşak bir sesle, bazen bir fısıltıyla… "Buradayım," der. "Hazır olduğunda birlikte yürüyebiliriz."
Hazır mısın? Ben her gün yeniden hazırlanıyorum. Yeniden niyet ediyorum. Bazen dönüşen sadece bir bakış açısı oluyor. Bazen bir alışkanlık. Bazen bir reçetedeki tek bir malzeme. Ama dönüşüm illa büyük bir değişim olmak zorunda değil. Küçük ama kalpten gelen her niyet, bir adım daha yaklaştırıyor bizi kendimize.
O yüzden buradayım. O yüzden bu cümleleri kuruyorum. Ve sen bil ki artık bu hikâye sadece benim değil, senin de hikâyen. Dönüşümün içinde, birlikteyiz.
Ve hâlâ içimde konuşan bir ses var. O ses, çoğu zaman fısıltıyla başlıyor. “Hatırla,” diyor. “Kimsin, nereden geldin, neye niyet ettin?” Bazen bu sesi bastırmak kolay gibi geliyor. Günlük koşuşturmanın içinde unutuluyor. Ama o yine orada, derinde bir yerde bekliyor. Bizi asıl niyetimize döndürmek için. Bizi, kendimize.
Her yeni gün, içimde bir kapı açılıyor. Bazen bir kelimeyle, bazen bir çiçek kokusuyla. Bazen sadece bir çocuğun kahkahasıyla. Ve fark ediyorum ki, her şey dönüşüyor. Ben de. Duygularım, düşüncelerim, bedenim, hatta hayallerim bile dönüşüyor. Önceden beni heyecanlandıran şeyler artık başka anlamlar taşıyor. Önceliklerim sadeleşiyor. Kalabalıkların değil, derinliğin peşindeyim artık.
Sadeleşmek biraz zaman alabilir. Ama bir kez o yola girince, ruh hafifliyor. Fazlalıklardan, gösterişten, yapmacık hâllerden sıyrıldıkça kendime yaklaşıyorum. İçimle temas kuruyorum. Bir çiçeği, sıcacık bir ekmeği koklayarak, sadece gökyüzüne bakarak bile derinleşiyorum.
Ve biliyor musun? Tüm bu dönüşüm sürecinin en değerli öğretilerinden birisi de şuy: Hiçbir şey için acele etme. Tıpkı fermantasyon gibi. Tıpkı “sirke” gibi. Tıpkı gerçek bir dostluk gibi. Zamanla olgunlaşıyor her şey. Ve biz buna farkettiğimizde, sonunda karşılaştığımız şey çok daha gerçek, çok daha köklü oluyor.
İşte ben bu köklü hâli seviyorum. Derinleşmeyi. Yavaşlamayı. Anlamayı. Bir şeyi yalnızca “yapmak” için değil, hissederek, gerçekten orada olarak yapmayı seviyorum. Bu yüzden tariflerimin altına sadece gramajlar değil, hisler de ekliyorum. “Bu aşamada kalbinizden bir niyet geçirin,” demek aslında bunlar. Çünkü her şey niyette başlıyor. Ve niyetle dönüşüyor.
Kendine karşı nazik ol, yavaşla, hatta dur. Dönüşüm zaman alır. Kimi gün güçlü hissedeceksin, kimi gün kırılgan. Her ikisi de senin bir parçan. Ve her iki hâlinle de güzelsin. Çünkü gerçek olan sensin. Gerçek, içimizde çatlaklarıyla, yaralarıyla, ışığıyla var olur. Ve sen bu gerçeği sahiplenmeye başladığında, asıl dönüşüm başlar.
Teşekkür ederim. Bu yolculuğa kulak verdiğin için, burada olduğun için. Biz birlikte büyüyoruz. Birlikte hatırlıyoruz. Ve birlikte sadeleşiyoruz.
Hikâyem burada bitmiyor. Ama şimdilik, burada duralım. Belki bir çay demleyip, bu cümleleri biraz içimizde gezdiririz.
Kim bilir, belki yarın, yeni bir başlangıç daha gelir.
Çünkü dönüşüm, hep yeniden başlar. Her an farkındalıkla…
Yorumlar
Yorum Gönder