Yaşayan Hakikat: Bedenin Sessiz Bilgeliği
Bir an dur ve dinle. Soruların telaşının dindiği, cevap arayışının yoruculuğunun bittiği o içsel sessizliği hisset. Burası, bilginin değil, bilişin mekanıdır. Dışarıdan öğrenilen her şeyin ötesinde, bedenin kendi derinliklerinden yükselen o sakin ve bilge fısıltıyı duyduğun yerdesin.
Gerçek bilgelik, karmaşık bir felsefe değildir. O, bir çiçeğin var oluşu gibi basit ve doğrudandır. Kendini açıklama ihtiyacı duymaz. Sadece vardır. Ve bu varoluş, çabayla elde edilmez, yalnızca fark edilir.
Zihin, bu basitliği anlamakta zorlandığı için kendine yollar, haritalar ve kapılar yaratır. Bedenin enerji merkezleri, kalp, taç, kök... Bunlar, zihnin hakikate giden yolda tutunabileceği sevgi dolu işaret levhalarıdır. Onları birer engel veya aşılması gereken sınavlar olarak görme. Onları, seni eve, yani kendi özüne çağıran davetiyeler olarak kabul et.
Merkez Olan Kalp
Tüm yolların birleştiği o yer, kalp dediğimiz yerdir. Ama bu, yalnızca göğsündeki organ değildir. Gerçek Kalp, tüm varoluşu, düşüncelerini, hislerini ve bu bedeni içinde barındıran o sınırsız, yargısız alandır. O Kalp açık olduğunda, hayat bir mücadele olmaktan çıkar, uyumlu bir dansa dönüşür. Bir şeyi dengelemeye çalışmazsın, denge kendiliğinden gelir. Aç kalbini.
Gök ve Yeryüzü Senin İçinde
Sana "gökyüzüne yüksel" ya da "yeryüzüne köklen" dediğimde. Sanki bunlar iki ayrı eylemmiş gibi gelebilir. Oysa sen, hem gökyüzüsün hem de yeryüzü. Taç kapı dediğim o sonsuzluk hissi ve ayaklarınla hissettiğin o toprağın sağlamlığı, aynı bilincin iki farklı ifadesidir. Biri olmadan diğeri eksik kalır. Bu ikisi arasındaki dengeyi bulduğunda, ruh ve madde arasındaki o sahte ayrım ortadan kalkar. İşte o zaman yürüyen, nefes alan, yaşayan bir toprağa dönüşürsün.
Ve bu yaşayan toprak, dünyayı duyularıyla deneyimler:
Gözlerin, yargısızca bakar ve gördüğü her şeyde kendini seyreder.
Kulakların, kelimelerin ötesindeki sessizliği duyar ve varoluşun müziğini dinler.
Ellerin, dokunduğu her şeye şefkatle temas eder, çünkü dokunduğunun kendinden ayrı olmadığını bilir.
Nefesin, hayatı içeri alır ve dışarı verir; evrenle arandaki en basit ve en derin bağ olur.
Bu kapıların her biri, bilincin kendini ifade etme biçimidir. Onlar ayrı ayrı çalışan parçalar değil, aynı kalbin ritmiyle atan bir bütünün parçalarıdır.
Son Anlayış
Ve tüm bu farkındalığın sonunda, o nazik ve devrimsel anlayış belirir:
"Ben bu beden değilim, ama ondan ayrı da değilim. Ben, bu bedenin her hücresinde uyanmakta olan o saf bilincim."
Küçük, endişeli "ben"in hikayesi biter ve her şeyi kapsayan o büyük "BEN'İM"in gerçeği başlar.
İşte bu, yaşayan toprak olmaktır. Bu toprakta, geçmişin zehirleri ya da geleceğin endişeleri barınmaz. Bu toprakta, bir şeye tutunma ya da bir şeyden kaçma çabası yoktur.
Her şey sakindir. Her şey yerli yerindedir.
Yuva burasıdır. Huzur budur.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder