Ana içeriğe atla

İç Toprak: Bağırsağın Ruhsal Haritası Yazı Dizisi – Bölüm 5

 

Yaşayan Toprak - Beden Üzerinden Hakikate Yolculuk

Artık soruların dindiği, sadece cevapların sessizliğe karıştığı ve bilincin tüm varoluşla bir olduğu birlik noktasındayız. Burası sessizlik alanı, burada kelimeler, kavramlar anlamını yitirir. Farkındalık bedenin tüm hücrelerinde zaten var olanı uyandırdığında, beden yalnızca ruhu taşıyan bir araç olmaktan çıkar; bilinçle dolu, canlı ve bütünsel bir varoluşa dönüşür. Bu bilinç, dışarıdan öğretilen bilgilerle değil, bedenin kendi derinliklerinden yükselen sessiz ve içsel bir bilgelikle şekillenir.

Gerçek bilgelik, yaşamın basit ve doğrudan hissedilişidir; içinde kıyas, kavram veya açıklama bulunmaz. Sadece vardır, kendi başına bütün ve tamdır. Sessizliğin derinliğinde belirir, zihin tarafından değil, doğrudan bilinç tarafından fark edilir. Hiçbir çabaya ihtiyaç duymadan, varoluşun merkezinde kendiliğinden ortaya çıkar ve sadece yaşanarak anlaşılır.

Bedenin enerji kapıları ya da çakralar, hakikate ulaşmak için zihnin geçmesi gereken sembolik eşiklerdir. Hakikatte ise ne geçilecek bir kapı, ne gidilecek bir yer, ne de varılacak bir hedef vardır. Şimdi ve şu anda var ve mevcuttur. Zihinsel yapı bu basitliği anlayamadığı için, kapılar ve eşikler zihinsel ve metaforik anlatımlardır. Her kapı, kendini tanımanın farklı bir katmanını açar ve kişiyi varoluşun özüne götürür.

🤍 Kalp: Bütünlüğün Merkezi Kalp, tüm enerji kapılarının merkezidir. Her şey kalpte birleşir ve buradan akar. Kalp açık olduğunda yaşam uyumlu, akışkan ve anlamlıdır. Kalp kapalı olduğunda diğer kapılar bağımsız çalışır ve sistemde denge bozulur. Kalp, yalnızca duyguların değil, tüm varoluşun dengesini ve bütünlüğünü sağlayan merkezdir. Kalbin açık olması, sonsuzluğun ve gerçekliğin kalbinde yaşamaktır.

🪷 Taç ve Yer Kapısı: Gökyüzü ve Yeryüzünün Birleşimi
Taç kapı, sonsuz bilince açılan kapıdır; yer kapısı ise yeryüzüne köklenmeyi sağlar. Bu iki kapı açık olduğunda insan, ruh ile maddenin tam ortasında denge bulur. Sadece taç kapı açık olursa kişi gerçeklikten kopar ve köksüz kalır. Sadece yer kapısı açık olursa ruhsal boyut unutulur ve maddiyata bağımlılık gelişir. Her iki kapının dengeli olması, kişinin gerçek anlamda yaşayan toprak hâline gelmesini sağlar.

Böylece gök yeryüzüne iner, ruh bedenle bütünleşir. Bu bütünleşmenin ardından bilinç, varoluşun yatay boyutunda da yaşamın içindeki eyleme ve ifadeye dönüşür.

🧬 Bedendeki Yatay Kapılar:

Gözler, hakikatin sessiz tanığıdır; bakarken içerideki evrenle dış dünyayı birleştirir.

Kulaklar, seslerin ardındaki sessizliği duyarak, yaşamın ince titreşimlerini ruhun derinliklerine taşır.

Ağız, sözcüklerin ötesinde bir yaratım merkezidir; gerçeğin özüyle uyumlu ifadeler ortaya koyar.

Burun, nefesi hayatın görünmeyen enerjisiyle buluşturur; içeri aldığı nefesi dönüştürerek tekrar yaşama sunar; varoluşun ritmine uyumlanır.

Eller, Bilinçle dünyayı şekillendirir ve içsel niyetleri dışa vurur. 

Ayaklar, yaşam yolunun bilinçli rehberleridir; yaşamın derinliklerine kök salar ve toprağın bilgeliğiyle ruhun yolculuğuna rehberlik eder.

Sakral kapı, varoluşun derinliklerinden yaşam enerjisini çekip dönüştüren ve yeni bilinç hâllerini dünyaya doğuran kutsal bir merkezdir.

Bu kapılar artık tekil işlevlerinin ötesindedir; her biri bir diğerini destekleyerek derin bir bilinç ağı oluşturur. Bu bilinç ağının merkezinde kalp yer alır; kalp, bu sistemin kaynağı ve yöneticisidir. Her kapı kalpten aldığı titreşimlerle senkronize olur, bilinçle uyumlu bir şekilde tezahür eder ve yaratımı mümkün kılar. Bu bilinçli iletişim, varoluşun derin ve ahenkli bir senfoniye dönüşmesini mümkün kılar.

Ve nihayet şu derin anlayış gerçekleşir:

“Ben beden değilim; bedenim benimle birlikte uyanıyor ve bilinçleniyor.”

İşte bu, yaşayan toprak olmaktır.

Bu toprakta zehir yoktur. Bu toprakta fazlalık yoktur. Bu toprakta tutunma yoktur.

Her şey olması gerektiği gibidir ve hakikatle uyum içindedir.

Yorumlar

İlgili Diğer Yayınlar

Rafine Şekersiz Siyez Keki

Rafine şeker kullanmadan en eski un olan 10 bin yıllık unla, siyez unuyla kek yapalım mı? Rafine şeker yerine ne kullanmak lazım. Sunni tatlandırıcılar da en az şeker kadar zararlıyken geriye ne kalıyor?  Ya bal ve pekmez. Bal ısıyla temas edince toksik etki yaratıyor. Pekmezde zaten çok uzun süre kaynatılarak yapıldığı için bu etki maalesef mevcut. En iyisi soğuk sıkım pekmezler tüketmek. Aranırsa bulunuyor. Pekmezi de ısıya dayanıksız olması yüzünden kullanmıyorum pişirilecek tariflerde. Geriye şeker yerine kullanabileceğim çok fazla da seçenek kalmadı. Meyvenin kendi şekeri dışında.  Tatlandırıcı için olgun muz ve kuru dut kullandım. Hurma ya da kuru üzüm, gün kurusu kayısı da kullanılabilir. Fermente mutfağımda kullanılmayan malzemeler; Rafine tuz, Rafine şeker, Rafine endüstriyel un (organik ve tam buğday unu da olsa kullanmıyorum) Kabartma tozu, Şekerli vanilin, Kakao (yalnızca ham kakao kullanıyorum) Zeytin yağı, Hindistan cevizi yağı  ve tereyağ...

İç Toprak: Bağırsağın Ruhsal Haritası Yazı Dizisi – Bölüm 2

  Bölüm 2-  Bağırsağın Unutulan Hafızası Bağırsak yalnızca bir sindirim sistemi değil; aynı zamanda görünmeyeni saklayan, gizliyi tutan bir kabirdir. Bu kabir canlıdır; nefes alır ama konuşmaz. İçinde gömülü olanlar yalnızca yiyeceklerin kalıntısı değildir. Bastırılmış sesler, susturulmuş haykırışlar, zamanında söylenememiş sözler, hissedilip bastırılmış duygular… hepsi burada sessizce yatar. Ve biz, bedenimizin bu en derin yerinde unuttuğumuzu sandığımız her şeyi aslında hâlâ taşırız. Daha da üzücüsü, kendimizi bu birikim yani geçmiş sanmamızdır. Bu iç toprak, doğumla birlikte şekillenmeye başlar. Ancak neyle beslendiği yalnızca fiziksel değil, duygusaldır da. Sevgiyle mi karşılandın, kucağa alınmadan mı bırakıldın? Dokunuldun mu, yoksa görmezden mi gelindin? Bütün bu ilk temaslar, bağırsaktaki ilk kayıtları oluşturur. Ama bu kayıtlar zamanla birikerek bir örtüye, bir katmana, bir suskunluğa dönüşür. Ve bir noktadan sonra bu yer bir mezarlık gibi davranmaya başlar. Bu mezarın...

Kendi dönüşüm Hikayem- 2. Baskı- Fermantasyon İle dönüşüm Sanatı

  KENDİ DÖNÜŞÜM HİKAYEM Bu yolculuğa nereden başladığımı anlatmak kolay, ama nasıl dönüştüğümü anlatmak biraz daha derin bir mesele.  Çünkü gerçek bir dönüşüm, yalnızca dışarıdan değil; içeriden başlıyor.  Ve içeriden olan şeyin sesi bazen sessizliktir. Eskiden her şey çok daha karmaşıktı. Zamanla yarışan bir hayat, hep bir şeylere yetişmeye çalışan bir hal, her şey kontrol altında olacak sanrısı...  Ama içten içe biliyordum ki, bu hızda bir eksiklik vardı.  Bir şeyleri eksik yapıyordum, ya da fazladan yapmaya çalışıyordum.  Bir yerde içimden şu cümle çıkıverdi:  "Gerçek neydi? Gerçek olanla temas ettiğimde nasıl hissediyorum?