Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sağlığın Kodu

  Bedenin Unuttuğu Bilgeliği Hatırlamak Sağlık bizim doğal halimizdir . Canlılık, denge ve esenlik, elde etmemiz gereken hedefler değil, zaten doğuştan gelen mirasımızdır . Bu mirası, bize ait olmayan inançları ve korkuları kendi gerçeğimiz sanarak unuttuk . Oysa bu doğal hali korumanın bilgeliği, bu topraklarda Hıfzıssıhha adıyla binlerce yıldır fısıldanır: Yalnızca bedeni değil, ruhu ve zihni de gözeterek Sağlığı Koruma Sanatı . Bu bilgelik, dışarıdan öğrenilecek bir ders değil, içeriden hatırlanacak bir hakikattir . Bu hakikat, Hipokrat ’ın " Besinler ilacınız olsun " deyişinde, Galen ’in yaşam tarzını altı temel ilkeye ayırmasında, İbn-i Sina’nın mizaçlara göre sağlığı koruma öğretisinde ve Doğu’nun bilge hekimlerinin yaşam enerjisi (Qi, Prana) akışını dengeleme sanatında hep aynı şekilde yankılanır . Üstatların da ruhunu şâd ederek söyleyebiliriz ki, hepsi de aynı şeyi işaret etmiştir: Hastalık bir sebep değil, bir sonuçtur . O, ruhun ve zihnin dünyayı ve kendini algıl...

Sürgün Değil, Yuvandasın

  Kendi Toprağına Köklenmek Bazı bitkiler vardır; saksının içinde büyürler ama içlerinde bir bahçenin özgürlüğünü taşırlar. Kökleri sınırlı bir toprakta olsa da, varlıklarındaki canlılık sınırsızdır. Ofisimde, masamın yanında duran küçük kumkat ağacı onlardan biri. Yıllardır ben yer değiştirdikçe benimle taşınır ve buna hiç aldırmaz. Odanın ışığı değişti, duvarları boyandı, binalar değişti, odalar değişti... Ben değiştim, hayat değişti, işler değişti... Ama o, hep aynı dinginlikle yerli yerindeydi. Taşındı, yer değiştirdi, ama aslında o hiç yerinden oynamadı. Bu minik ağacın çevresine duyarsız olduğu sanılmasın; aksine, son derece duyarlıdır. Güneşin yönüne, sulanma vaktine, havanın durumuna, ortamın enerjisine... Her şeye karşı algıları o kadar açıktır ki, yapraklarıyla adeta tüm ihtiyaçlarını dile getirir.  Dış dünyayı kusursuzca algılayan bu ağaç, dışa dönük olan yanını bu algıya göre şekillendirir. Yapraklanması, çiçek açması, meyveye durması, hatta meyvelerinin sayısı ve ...

Bahçenin Fısıltısı- Köklerdeki Zafer

İçinde Açan Kanna Zambağı Her bir köşede yaşam, en beklenmedik anlarda ve en görkemli şekillerde kendini göstermek için sessizce bekler. Tıpkı o bahçenin toprağının bir karış altında, sabırla kendi zamanını dokuyan, o Kanna zambağı kökü gibi. Geçen yıl, ön bahçeye yeni bir hayat bahşedildi. Taze toprak serildi, üzerine kusursuz bir düzeni temsil eden çim tohumları ekildi. Bu yeni düzenin sınırlarını belirlemek için de, toprağın derinliklerine Kanna zambağı rizomları emanet edildi. Onlar, henüz uykuda olan bir potansiyel, unutulmuş birer vaatti. Sonra düzenin sesi geldi: Çim biçme makinesinin keskin uğultusu. Aylarca bu ses, toprağın üzerindeki her şeyi eşitledi. Bu mekanik irade, çimlerin tek tip düzenini korurken, toprağın altından ışığa uzanmaya cüret eden her bir Kanna filizini , henüz kimliğini bile belli edemeden, uzayan çimlerle birlikte koparıp attı.  Bu, farkındalıksız bir baskıydı. Kanna'nın içindeki yaşam gücü, tam "Ben buradayım," diyecekken, defalarca susturu...

Yaşayan Hakikat- Çakralar, Kapılar Vs...

         Yaşayan Hakikat: Bedenin Sessiz Bilgeliği Bir an dur ve dinle. Soruların telaşının dindiği, cevap arayışının yoruculuğunun bittiği o içsel sessizliği hisset. Burası, bilginin değil, bilişin mekanıdır. Dışarıdan öğrenilen her şeyin ötesinde, bedenin kendi derinliklerinden yükselen o sakin ve bilge fısıltıyı duyduğun yerdesin. Gerçek bilgelik, karmaşık bir felsefe değildir. O, bir çiçeğin var oluşu gibi basit ve doğrudandır. Kendini açıklama ihtiyacı duymaz. Sadece vardır . Ve bu varoluş, çabayla elde edilmez, yalnızca fark edilir. Zihin, bu basitliği anlamakta zorlandığı için kendine yollar, haritalar ve kapılar yaratır. Bedenin enerji merkezleri, kalp, taç, kök... Bunlar, zihnin hakikate giden yolda tutunabileceği sevgi dolu işaret levhalarıdır. Onları birer engel veya aşılması gereken sınavlar olarak görme. Onları, seni eve, yani kendi özüne çağıran davetiyeler olarak kabul et. Merkez Olan Kalp Tüm yolların birleştiği o yer, kalp dediğimiz yerdir. Ama...

Huzurlu Ayaklar- Yeryüzünden Sonsuzluğa Açılan Kapı- Bölüm-2

Ruhsal Katmanlar Köklenmenin Hafızası Ayaklarımız yalnızca bedenimizi taşıyan birer araç değil, aynı zamanda ruhumuzun yeryüzündeki parmak izleridir. Yaşanmış her adımı, her tereddüdü, her içsel çatışmayı ve her sevinci sessizce kaydederler. Onlar, geçmişimizin toprakla temas eden canlı bir arşividir. Yürüdüğümüz yol, sadece coğrafi bir güzergâh değil; bastırdığımız kararların, yüzleşmekten kaçtığımız duyguların ve yönünü kaybetmiş soruların da bir haritasıdır. Köklenme: Yeryüzüyle Yapılan Kadim Sözleşme Ayaklar, dünya ile yaptığımız en eski sözleşmenin mühürleridir. Bu sözleşme, bu bedende güvenle var olmayı ve bu yaşamı tümüyle kabul etmeyi içerir. Köklenmek, yalnızca toprağa basmak değil, toprağa tüm varlığınla güvenmektir. Bu güven hissi her zaman bilincimizde değildir; çoğu zaman kendini bedenin en derinlerinde, ayaklarda bir gerilim, bir çekilme veya ince bir sızı olarak belli eder. Yön Bulma: Kalbin Pusulası Ayaklar, zihnin planlarına değil, kalbin gerçek yönüne sadıktır. Zihin ...

Huzurlu Ayaklar- Yeryüzünden Sonsuzluğa Açılan Kapı- Bölüm-1

                            Bedenin Kök Kapısı Ayaklar Bedenimizin yeryüzüyle buluştuğu o ilk nokta, gün boyu tüm yükümüzü çeken ama en az teşekkürü alan sadık hizmetkârlarımız: Ayaklar. Bizi hayatın akışına taşıyan bu sessiz ve vefalı dostların varlığını, çoğu zaman ancak bir sorun olduğunda hatırlarız. Ne zaman ki ağrır, sızlar, çatlar ya da yanarlar, işte o an dikkatimizi onlara yöneltiriz. Kısacası, ayaklarımız huzurlu değilse bizim de huzurumuz kaçar. Ayakkabıların içine hapsettiğimiz, yalnızca şikayetleri olduğunda hatırladığımız ayaklar, aslında en büyük sadakat noktalarımızdan biridir. Hangi yola gönülsüzce saptığımızı, hangi durakta aslında dinlenmemiz gerektiğini, ne kadar ağır yüklerle yürüdüğümüzü en iyi onlar bilir. Nerede koşacağımızı, nerede yavaşlayacağımızı ve ne zaman durup bir nefes alacağımızı bize fısıldarlar. Peki, bu vefalı dostlara hiç teşekkür etmeyi denediniz mi? Emin olun, bu yazının sonunda...