Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Evde, Fermente Saç Toniği Yapılışı Yirmili yaşların başında düşmüştü saçlarıma ak. Öyle birdenbire falan değil adeta tel tel geldi bu aklar ve bir iki yıl içinde gözle görülür bir beyazlık oluşturdu saçlarımda. Saçlarımdaki beyazlarla mücadele ettim o zamandan bu yana, ayda bir kez saçlarımı boyayarak. Kimi zaman kendim boyadım, kimi zaman kuaförde boyattım. Yirmili yaşlarda tabi ki daha güzel görünme kaygısıyla yaptığım bu işlem, otuzların sonlarına doğru yaşlı görünmekten duyduğum korku sebebiyle devam etti.   2020 yılının başında bir karar verdim ve neredeyse 20 yıldır boyadığım saçlarımı boyamayı bıraktım.   Bu kararı kalbimle vermiştim. Bazı konularda yapılması gerekeni bir şekilde bilirsiniz ve kalbiniz bu kararda mutmaindir. Böyle durumlarda kararınızı size yeniden sorgulatacak ve kararınızdan vaz geçmeniz için sizi zorlayacak etkenlerin farkında olarak ve tüm bu olumsuz etkileri de kabullenerek verilir bu kararlar. Zor kelimesini bu kararlarda kullanmak gerekirse,...
Sindirim, Bilgi, Dem... Bedenimizin, aklımızın ya da rumumuzun ihtiyacı olan besinleri almakta sorun yaşamıyor olabiliriz. Belki de bunları sindirmek için gerekli zamanı ve mekanı kendimize sağlamadığımız için hasta olabiliriz. İlk önce bedenden başlayalım konuya. Sindirilmeyen gıda beden tarafından özümsenmemiş, bedenin ihtiyacı olan vitamin, mineral ve diğer besin öğeleri alınmadan vücuttan atılılandır. Siz en üst seviyede bedene gıda ve şifa olacak besinleri alsanızda sindiremediğiniz için beden ondan yararlanamadan besin boşaltıldı, ya da daha kötüsü yığılarak bağırsakta çürümeye başladı.  Peki neden böyle oluyor, neden beden besinleri özümseyemiyor?
  Edep Ya HUUU… Köyüme gittim bu bayram. Çocukluğumdaki bayram sevinçlerim olmasını isterdim bu yazının konusu, öyle olmadı. Göz alabildiğince kiraz bahçeleri ile dolu köyüm, hepsi kocaman Napolyon kirazlar. İhracatı yapıldığı için ağaçların bakımı (!) ve meyve hasatları köylüler tarafından düzenli yapılmakta. Kiraz dışında kayısı, vişne, elma, erik aklınıza gelebilecek envai çeşit meyve ağaçları da bulunmakta ancak bunlardan kayda değer ticari olanı kiraz dışında bir de vişne.   Bu yıl kiraz olmamış, yani az meyve vermiş. Babamın kiraz bahçelerini büyük bir hüzünle gezdim, ağaçlara ve toprağa üzülerek. Bayramda köyde olmak güzeldi ancak ağaçlara ve toprağa o kadar üzüldüm ki, orada geçirdiğim zaman boyunca tek gündemim buydu. Ağaçlar, insanlar gibi ilaç bağımlısı haline dönüşmüş.
Kalp ve El ile... Çelik bir bıçakla ağacı yontmaya  başladığınızda bunu sabırla yaparsanız, ağacın iniltili sesini duyarsınız. Her bıçak darbesinde ağaç adeta sizinle konuşmaya başlar. Bıçağı ne yöne doğru ittireceğinizi size söyler ve nerede duracağınızı. El ile yontamazsınız bir ağacı bu yüzden. Sadece elle yontmak için makinelerden yardım alabilirsiniz. Kalp ile yontmak için ağacı dinlemek şarttır, burada makine yoktur. İnsan, bıçak ve ağaç vardır sadece. Formül, reçete sadeleştikçe zerafet artar, sanat ortaya çıkar. Ağacın sesini ilk duyduğumda, çıkan sese aşık oldum.  Ağacı yontarken tahtanın darasını alırsınız, fazlalığı ortadan kaldırdığınızda zarafet ortaya kendiliğinden çıkmaya başlar. Ağacın su yolunu bulmak lazım önce. Su yolundan sakince vurmaya başlayınca çeliği ağaca, ağaç inlemeye başlar nazlı nazlı. Çelik ve ağacın her buluşmasında, ağaç inleyen sesi ile sizi büyüleyip, sizi alır sizden. Zaten sen;  senden geçmeye, alınmaya, ele geçirilmeye hazırsındır. Bu...
Yarım Asırı Geride Bırakırken, Ferda... İnsan da Fermente Olur Yaşlanmaktan korkmanın arkasında yatan asıl korkumuz olan ölümü görünce bıraktım korkmayı ondan. Yıllar hızla ve telaş içerisinde geçerken aynaya dikkatlice baktığım bir gün görmüştüm o minik ince çizgileri, ilk kez gözlerimin etrafında. Çok ürküttü beni o gün bu çizgiler.  Eyvah yaşlanıyorum, şaşkınlığı panik duygusuna bırakır hemencecik kendisini. Ne de olsa yaşlılığın sonunda ölümdür bizi bekleyen. İlk paniği geçiştirince aynalara dikkatle bakmaya bir süre korkup, bakmayınca gerçek değişir sanarak kaçmıştım. Ama artık o yeni halimle tanışmış, bakmasam da aksime, o halin orada olduğunu biliyordum.  İlk şaşkınlık ve paniğin ardından gelen kabullenişi yaşamak için yaşlanma paketinin içindekileri açmadan biraz da olsa görmem, fark etmem gerekti. Paketi göremeyenler ilk çizgilerle karşılaşınca botoks için doktora gittiler bile.  Paketin dışındaki kırışıklıklar ve beyaz saçlardan dikkatimi paketin içine çeviriyor...
Çiçeği Bal Eyledim, Arıya Gel Eyledim   Yabani otlar bile demeyip, üzerinden geçtiğimiz, o yabanıl, istenmeyen, sevilmemiş, tüketim toplumunda kıymeti bilinememiş, kadimde ise kıymeti yücelerde olan yabani şifalı otları kapsıyor bu yazı. Kış bitmiş, yaşam yeniden baharla can bulmuş, hayatın toprakla yeniden can olma zamanı gelmişken, yabanıllar büyük bir aşk sarhoşu gibi buluşuyorlar toprakla. Baharın ilk canları, ilk erleri gibi ulaşabildikleri en ücra köşelerde bile can bulup bizi şaşırtıyorlar. Kayanın dibi, kökün ucu, dalın kenarıymış farketmeden yayılırlar, her yer onlara aitmişçesine. Güçlüdür kökleri, adları üzerlerinde yabanıl olmak zordur, doğanın tüm vahşiliğinin ortasında yerdedir onların yaşamı. Üzerine basıp geçer tüm insan ve hayvanat. Hayvanlar koparıp yer yaprak ve çiçeklerini, arılar en çok onların çiçeklerinden bal yapmayı sever, yerden toplarlar akşama kadar ballarını.
  Vahşi Fermantasyon Ya da yabani fermantasyon.  Mevzu yaban hayatı biraz tanımakla ilgili. Tanımadan yapılır mı, evet. Ama yapılan öğrenilmiş olmaz, ezbere olur. İnsan eli değmeden kendiliğinden yetişen bitkilere eskiler Hüdayı Nabit derlermiş. Arka bahçede, parklarda, kırlarda, ormanlarda yabani ot diye tanımlanan pek çok bitkinin yenilebilir ve şifalı bitkiler olduğunu biraz geç keşif ettim. Köylerde geleneksel olarak bu bilgiler nesilden nesile aktarılıp tazeliğini korurken, biz şehir insanları bu kadim bilgilerden bihaber olarak daracak duvarların arasında yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Adeta ecza deposu gibi olan doğayla barıştığımızda, doğa bize tüm güzelliklerinin kapısını aralıyor. Bize düşen yalnızca, onları görmek ve o kapıdan girmeye istekli olmak.

Ağaç, toprak, kül, kömür, bitki, hayvan ve diğer; “Yaşayan Her şey”

23.06.2021 Sonsuz doğa döngüsünün bir parçası insan. Doğada her şey bir döngü içerisinde birbiriyle besleniyor. Besin zincirinin en tepesinde ise toprak var. Her şey ondan geliyor ve ona dönüyor. Toprak bitkiyi, hayvanı ve insanı besliyor. İnsanlık tarihinden daha eski doğa anamız. İnsan tüm öğretileri, bilgileri ondan öğrendi. Onunla yan yana, onunla birlikte hareket ederek yaşamını idame ettirdi. Hastalanınca doğada şifasını buldu. Acıktı, doğadan beslendi. Tarımı, hayvancılığı buldu. Hepsi doğada hazırdı zaten. İnsan bunları lehine kullanmayı öğrendi yalnızca. Hiçbir şeyi icat etmedi. Mevcut olanı buldu. Sonra ne mi oldu?

Menekşe, Lale, Gül, Hanımeli...

 28.04.2021 Çiçekler açsın, böcekler ötsün, kırlarda sevgililer elele gezsin... Şarkılar ne kadar coşkulu ve neşeli, tıpkı hayatın kendisi gibi demek isterdim, ama sanırım insanlar için çoğu zaman hayat coşkudan ve neşeden çok çok uzak. Bilmek, düşünmek, gelecek kaygısı ve öleceğini bilerek yaşamak, insanoğlunun laneti ya da kimilerine göre imtihanı sanırım. Bu bilgilerle, geçmişin üzücü anıları ve geleceğin kaygılarıyla yaşamak işte bizi insan yapan ve diğer canlılardan ayıran da bu. Pandeminin bilmem kaçıncı dalgasını yaşadığımız, yeniden kapanmanın tekrar başlayacağı bu günler, haftalar, aylar hatta artık yıllarda çoğumuz neşe ve sevincimizi yitirdik belki, ama sanırım tam da bu zamanda hatta bu anda yönümüzü doğaya dönmek ve doğadan öğrenmek gerekiyor. Bunun için geç değil.

Mavi Yumurtlayan Tavuğum ve Sülünlerim

 27.04.2021 Mavi yumurtlayan tavuk mu olurmuş dedim ilk okuduğumda. Yaşadığım yere yakın bir köyde tam olarak da mavi yumurtlayan mavi tavuk ve horoz varmış, ne güzel. İlgimi bilen eşim hemen mavi bir tavuk ve horozunu getirip sürümüze ekledi. Zaten yumurtlayan bir tavuk olduğu için yumurtalarıyla bilirlikte geldi.  Fermente yemle beslenmeye alışan bizimkiler artık kuru yem yemez oldular. Bizim sesimizi ya da ayak sesimizi duyar duymaz da koşa koşa verandaya geliyorlar. Fermente yemin yanı sıra her gün onlara yeşillik, probiyotik turşu ve ekşi mayalı kendi yaptığım ekmekten de veriyorum. Sülünler ve eski tavuklar bu günlük rutine çok alıştılar ama maviler henüz yeşillik ya da ekmek yemiyorlar, çünkü sürüdeki hiyerarşinin maalesef şu an en altındalar. Öyleki sülünlerden bile altta. Ne zaman bu ekstra besinleri vermek için çağırsam maalesef sürü onların bunlarla beslenmesine izin vermiyor. Tavuklar mavi tavuğu, horoz da mavi horozu kovalayıp uzaklaştırıyor.