19 Temmuz 2022 Salı

Sindirim, Bilgi, Dem...

Bedenimizin, aklımızın ya da rumumuzun ihtiyacı olan besinleri almakta sorun yaşamıyor olabiliriz. Belki de bunları sindirmek için gerekli zamanı ve mekanı kendimize sağlamadığımız için hasta olabiliriz.

İlk önce bedenden başlayalım konuya. Sindirilmeyen gıda beden tarafından özümsenmemiş, bedenin ihtiyacı olan vitamin, mineral ve diğer besin öğeleri alınmadan vücuttan atılılandır. Siz en üst seviyede bedene gıda ve şifa olacak besinleri alsanızda sindiremediğiniz için beden ondan yararlanamadan besin boşaltıldı, ya da daha kötüsü yığılarak bağırsakta çürümeye başladı. 

Peki neden böyle oluyor, neden beden besinleri özümseyemiyor?

Basitçe anlatmak gerekirse, önemli bir sebebi sindirmek için bedene yeterli zaman vermemiz, çünkü sürekli yiyoruz. Birisini sindirmeden bir yenisi geliyor, sindirmek için zaman tanımıyoruz bedene. Diğer sebep yediklerimizin aslında pek de gıda içermemesi, hazır ve paketli gıdalardan oluşması, dolayısıyla bağırsak microbiyotamızın bozulmuş olması. Eee ne de olsa vitaminleri sentezleyenler kalın bağırsağımızda yaşayan ya da yaşaması gereken probiyotiklerdir. Bağırsak floramız gereken dengede olmadığından, zaten sindirmek için yeterli zaman da tanımadığımızdan gıdaları sindiremeden dışarı atıyoruz. Atıyoruz derken boşaltımda da elbette bir sürü sorunlar yaşıyoruz. Sindirimin yetersiz olması sadece vücudun beslenememesi ve besin alamaması anlamına gelmiyor, boşaltım ve detoks sistemi de iyi çalışmıyor ve tıkanıyor. Yani vücut beslenemediği gibi bir de atıkları sağlıklı bir şekilde boşaltamıyor. Boşalatılamayan atıklar bağırsakta çürüyor ve sızıntısı kana karışıyor. Zaten sonrası malum adını bile duymadığımız bir sürü hastalığın pençesinde geçen yıllar. O hastalıklardan kurtulmak umuduyla aldığımız ilaçlar. O ilaçların yan etkileri sebebiyle oluşan yeni hastalıklar ve alınan yeni ilaçlarla devam eden kısır bir döngünün içinde buluyoruz kendimizi.

Peki bu kısır döngüyü nasıl kıracağız? 

İlk başa dönerek. Tüm sistemi fabrika ayarlarına yeniden döndürerek. Öncelike sisteme sindirim için zaman tanıyarak. Beden saatimizi öğrenmek bedeni dinlemek, dinlediğimizi anlamakla başlıyor her şey. Acıktığımızı ve doyduğumuzu hissederek yenen yemekten beden beslenir yalnızca. Bedenin ihtiyacı dışında sırf nefsin çektiği yiyecekleri yemek bedeni değil beslemek hastalanmak için kafidir. Kaybettiğimiz acıkma ve doyma hislerini yeniden tanımak, fabrika ayarlarına dönmek ve mevcut bozuk yazılıma reset atmaktır bu.

İkincisi, su ile barışmaktır. Bazen acıktık sanırız oysa sadece susamıştır beden. Bazen ağrılarımız olur, yine beden susuz kalmıştır. Su bu kadar şifa doluyken bedeni ondan mahrum etmek bedenimize zulümdür. Beden insana verilen en büyük emanetlerden birisiyken bedenine zulüm etmeyi bırakmadan, kimseye faydamız dokunamaz. Kendisine faydası olmayan kişiden fayda da beklenmez zaten.

Üçüncü adım yediklerimize önem vermekten geçer. Bedene ağız ve cilt yoluyla gönderdiğimiz her şeyden besleniyor ya da zehirleniyoruz. Bunun bilincinde olmak ve her önümüze geleni yememek, cildimize de sürmemek çok önemli. Bu aşamada yaşayan besinleri beslenmemize dahil etmemiz, bedenin canlanması için ona yardımcı olacaktır. Sağlıklı ve dengeli, yavaş yavaş küçük lokmalarla yenen bir öğünde beden ve zihin birlikte doyarken, hücrelerimiz ve mikrobiyotamız da beslenecektir. Bu öğünü yerken şükür içinde olmak ise o besinden maksimum şifa almamızı sağlar, çünkü o zaman ruhumuz da doyar. Ruhun doyması sizi gereksiz besin alımından korur insanı. Çaba yok irade yok işin içinde. İşin içinde yalnızca farkındalık ve gayret vardır.

Peki akıl nasıl sindirir. Bilgi artık adeta üzerimize her yerden boşaltılıyor. Bu durumda gereksiz bilgiden kendimizi korumak durumundayız. Gözümüzü ve kucağımızı kirli bilgiden korumakla başlar her şey. Djital ve reel hayatımızda göz ve kulağımızı bu kirlilikten korumak bedeni gereksiz yemekten korumaktan daha zordur. Bundan nasıl kendimizi kurtaracağız sorusu yine farkındalıkla cevap bulacaktır. Örneğin gözünüzü gereksizden korumanın ilk adımı gördüğünüz lüzumsuz, zehirli ve ya negatif meşguliyet verecek bir şeye ikinci kez bakmamak, gözleri o yönden çevirmektir. Kulakta bu o kadar kolay değildir, çünkü duyulanı engellemek için bulunduğunuz mekanı değiştirmek gerekir çoğu zaman. Enerjimizi malayaniden (boş işler) çevirdiğimizde bu enerjiyi aklımız, bedenimiz ve ruhumuz için gerekli bir yere çevirmemiz gerekir ki algımızda değişsin. Artık kulak ve göz zaman içinde kendisini zehirleyen boş bilgiden uzaklaşacak ve onu besleyen gerçek bilgi ve deneyimi aramaya başlayacaktır. Gerçek bilgiye ulaştığımızda onu çabuk gıda gibi tüketmek yanlış olur. O bilgiyi özümsemek ve bilginin sindirilmesi için zaman tanımak yine aklımızın bize doğru hizmet etmesini kolaylaştırır.

Ruhumuz da sindirmeye ve hazma ihtiyac duyar. Buna dem de diyebiliriz. Çayı bile demlemek için onbeş dakika gerkir ve demini almayan çay acıdır, içilmez. Kendimizi demlemeye bırakmak olgunluğa ve ere doğru yönelmemizi sağlar. Yani kendimizle vakit geçirmek, kendimizi görmek ve dinlemek, sonra da anlamak bu demlenme sürelerini faydalı bir şekilde yaşamamızı sağlar. Kendimizden sıkılmamak ve kaçmamak sürecin doğru gelişmesi için önemlidir. Kendimizden kaçmak için türlü şeyler icat etmeden teslim olmaktır bize düşen. Kendimizle geçirdiğimiz kısa da olsa özlü zamanlar bize pek çok kapı aralayacaktır. Bu kapıları görmek, fark edebilmek için zihnimizin duru, ruhumuzun bedenimizle optimize olması gerekir. Tüm bunları bir anda değil, niyet ederek zamanla adım adım gerçekleştirmek mümkündür. 

"Zor aslında kolaydır." Zor içinde kolaylığı da getirir. Zor diye vaz geçilen bizi daha da zorlu süreçlere doğru götürür. Duru bir niyetle atılan tek bir adım, bize türlü kapılar açar ve umulmadık kolaylıklar ve hazineler sunar. Bedenimizi rahat ve zinde hissetmek, zihnimizi dengeli, ruhumuzu dingin hissetmek ilk adımdan sonra size her an sunulacak en önemli armağanlardan ilkidir.  

Vaktin oğlu olmak, insanı vaktin efendisi olmaya ulaştırır. 

Teslimiyet ve şükür ile bize açılacak olan kapılardan kolaylıkla süzüldüğümüzde zorun aslında kolay olduğunu fark ederek yürürüz yolda. Bazen yolda olmak yeter, sonunu düşünmek nafile gelir, yolun güzelliklerini algılamak için algılarımızı temizlememiz kendimiz için yapacağımız en güzel eylem ve bu yolda atacağımız en doğru adımdır.

Bedenimiz hasta iken zihnimizi ve ruhumuzu tamir edemeyiz. Hepsini dengelemek için bir yerden başlamak gerekir. Hepsi bir bütün olduğu zaman biz hayatta yaptıklarımızdan lezzet almaya başlarız. Şimdinin farkına varırız. Bedenimizin feryatlarına kulak tıkayarak şifayı dışarılarda bir yerlerde aramak kendimizi ancak oyalamanın ötesine geçmez. Durup bedene kulak vermek, bize ne dediğini duymak onu dinlemek zamanla onu anlama ferasetine eriştirir bizi. Dışarıdaki sesleri kıstıkça bedenin sesini duyabiliriz. Dışarıdaki malayaniye yüz çevirdikçe içimize yönelebiliriz. Bunun başkaca bir formülü yoktur. Öylece dururken bu idrak bize gelmez. Bunu zaman ayırmamız ve gayret etmemizle farkındalık oluşacaktır. 

Çaba yok, gayret var. Hiçbir şey için çaba sarfetmemiz gerekmiyor. Çabasız olan asıl zenginliktir ve bizim olandır. Ona gayretle ulaşır insan. Gayret ederken sonuca odaklanmadan yola odaklanmak ve yolun gerektirdiğini kabullenerek ondan kaçmadan gereğini yapmak vardır. Hırs yoktur burada, teslimiyet esastır.

"Kader gayrete aşıktır" Yunus Emrem

Muhabbetle

Ferda Uslu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder