Ana içeriğe atla

Huzurlu Ayaklar- Yeryüzünden Sonsuzluğa Açılan Kapı- Bölüm-1

             

             Bedenin Kök Kapısı Ayaklar

Bedenimizin yeryüzüyle buluştuğu o ilk nokta, gün boyu tüm yükümüzü çeken ama en az teşekkürü alan sadık hizmetkârlarımız: Ayaklar. Bizi hayatın akışına taşıyan bu sessiz ve vefalı dostların varlığını, çoğu zaman ancak bir sorun olduğunda hatırlarız. Ne zaman ki ağrır, sızlar, çatlar ya da yanarlar, işte o an dikkatimizi onlara yöneltiriz. Kısacası, ayaklarımız huzurlu değilse bizim de huzurumuz kaçar.

Ayakkabıların içine hapsettiğimiz, yalnızca şikayetleri olduğunda hatırladığımız ayaklar, aslında en büyük sadakat noktalarımızdan biridir. Hangi yola gönülsüzce saptığımızı, hangi durakta aslında dinlenmemiz gerektiğini, ne kadar ağır yüklerle yürüdüğümüzü en iyi onlar bilir. Nerede koşacağımızı, nerede yavaşlayacağımızı ve ne zaman durup bir nefes alacağımızı bize fısıldarlar. Peki, bu vefalı dostlara hiç teşekkür etmeyi denediniz mi? Emin olun, bu yazının sonunda bunu tüm kalbinizle yapmak isteyeceksiniz.

Onlar, teşekkür edilmediğinde bile bizi taşımaya devam eder. Ancak bir süre sonra bu sessizliğin içinden bir sızı, bir yanma ya da bir çatlakla konuşmaya başlarlar. Çünkü beden unutur gibi görünse de ayaklar hatırlar. Bu hatırlayış, bizi yavaşlatır, hatta durdurur. Başlangıçta istemesek de bu durma anı o kadar değerlidir ki, bize nereye bastığımızı ve kendimizi nasıl hissettiğimizi net bir şekilde gösterir. Sonrasında ise bize kendimizi dinlemeyi öğretir.

Ayak Tabanının Sinirsel Yapısı: Bedenin Kontrol Paneli

Ayak tabanı, sinir sistemimizin en yoğun olduğu bölgelerden biridir. Tek bir ayakta yaklaşık yedi bin sinir ucu bulunur. Bu yoğun sinir ağı, iç organlarımızla doğrudan bağlantı kurarak bedenin diğer bölgeleriyle kesintisiz bir iletişim sağlar. Refleksoloji ve geleneksel Doğu tıbbına göre ayak tabanında kalp, karaciğer, böbrekler ve sindirim sistemi gibi hayati organların yansıma (refleks) noktaları yer alır.

Bu noktalara uygulanan bilinçli bir dokunuş, sadece ayağı rahatlatmakla kalmaz, aynı zamanda bağlantılı olduğu organda da bir farkındalık ve iyileşme hissi yaratır. Bu nedenle ayak masajı, yalnızca bir gevşeme tekniği değil, bedeni bütünsel olarak dinleme sanatıdır. Ayaklara dokunduğumuzda, aslında tüm bedenimize temas ederiz; bu temas yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda sinirsel, duyusal ve enerjiktir.

Akupunktur ve Meridyenler: Enerjinin Akış Kapısı

Geleneksel Çin tıbbına göre bedenimiz, yaşam enerjisinin (chi ya da qi olarak bilinen) belirli kanallar üzerinden aktığı bir sistemle donatılmıştır. Bu kanallara meridyen adı verilir. Meridyenler, bedenin yüzeyinden başlayıp iç organlara dek uzanarak enerjinin dengede kalmasını sağlar.

Ayak tabanı, bu meridyenlerin birçoğunun kesiştiği veya başladığı kritik bir bölgedir. Karaciğer, böbrek, mesane, dalak ve safra kesesi meridyenleri ayaklardan geçer. Bu durum, ayakların yalnızca fiziksel değil, enerjik olarak da bedendeki sayısız sistemi temsil ettiğini gösterir. Bir ayaktaki tıkanıklık, sadece o bölgede bir soruna değil, o meridyenin geçtiği tüm alanlarda bir dengesizliğe yol açabilir. Ayaklara özen göstermek, bedenin enerjisini, yönünü ve dengesini yeniden düzenlemektir.

Enerji Merkezleri: Kök Çakra ve Yeryüzüyle Bağlantı

Ayaklarımız, bedendeki yedi ana enerji merkezinden ilki olan kök çakra ile doğrudan ilişkilidir. Kök çakra; hayatta kalma içgüdümüzü, güven hissimizi, maddi dünyayla olan bağımızı ve aidiyet duygumuzu yönetir. Bu merkezin en temel yansıması, ayaklarımızla olan ilişkimizde ortaya çıkar.

Ayaklarımızın duruşu, yalnızca bastığımız yeri değil, bu dünyada kendimize nasıl bir yer açtığımızı da simgeler. Bastığı yere güvenememek, aslında köklenememek demektir. Güven, dışarıda aranan bir şey değil, içeride inşa edilen ve bizi köklendiren sağlam bir yapıdır. Köklenemeyen bir ruh, bedenin içinde de huzurla kalamaz; sürekli bir kaçma veya bir yere ait olamama hissi yaşar.

Ayakların işlevi yalnızca enerjiyi toprağa aktarmak değil, aynı zamanda yeryüzünün bilgeliğini ve gücünü bir kök gibi çekerek tüm bedene taşımaktır. Onlar, bizi toprağa, hayata ve yaşama "evet" demeye bağlayan o sessiz ama güçlü alandır.

Şimdi ayaklarınıza yeniden bakın, ama bu kez kalp gözünüzle. Onları artık sizi sadece taşıyan bir araç olarak değil, size bir şeyler anlatan bilge bir dost olarak görebiliyor musunuz? Bu farkındalıkla, onlara şefkatle yaklaşmanın zamanı geldi.

Bedenin en alt noktasında unutulmuş olanla yeniden bağ kurmak için buradasınız. Ayaklardaki, bacaklardaki ağrıların, yanmaların, çatlakların ya da o tarif edilemez huzursuzluğun hiçbirinin sebebi yüzeyde değil. Hepsi daha derin bir yerden, bir kökten geliyor.

Ve şimdi, bu yazının ikinci bölümünde, birlikte o derinliğe ineceğiz.

Biz sebeple değil, kökle ilgileniyoruz.

Çünkü gerçek iyileşme ancak içeriden gelir.

Orada sizi bekleyen bir hatırlayış var.

Ve belki de, şimdiye dek hiç sunulmamış bir şefkat biçimi...

Şimdi, ayağa kalkın. Ayak tabanlarınızın yerle temasını hissedin. Ve ikinci bölüme geçmeden önce, onlara kalpten bir teşekkür edin.

Yorumlar

  1. Merhaba ayaklarıma duygusal yaklaşır ve konuşurum biliyormusunuz gereken önemi veremediğim de üzülürüm. Hakikaten yükü ve aynızamanda yerçekimine rağmen kanı döndüren göreviyle de çook kıymetlimiz. Teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. 👏👏

    YanıtlaSil
  3. Ayaklarimla ilgili bu hafta bi farkındalık hissetmiştim beni taşıdığı ve tüm hizmetléi için yazınızı kalpten hissettim ve artık ayaklarına daha samimi yakın bi bağ kurmak istedim teşekkürler Ferda

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

İlgili Diğer Yayınlar

Rafine Şekersiz Siyez Keki

Rafine şeker kullanmadan en eski un olan 10 bin yıllık unla, siyez unuyla kek yapalım mı? Rafine şeker yerine ne kullanmak lazım. Sunni tatlandırıcılar da en az şeker kadar zararlıyken geriye ne kalıyor?  Ya bal ve pekmez. Bal ısıyla temas edince toksik etki yaratıyor. Pekmezde zaten çok uzun süre kaynatılarak yapıldığı için bu etki maalesef mevcut. En iyisi soğuk sıkım pekmezler tüketmek. Aranırsa bulunuyor. Pekmezi de ısıya dayanıksız olması yüzünden kullanmıyorum pişirilecek tariflerde. Geriye şeker yerine kullanabileceğim çok fazla da seçenek kalmadı. Meyvenin kendi şekeri dışında.  Tatlandırıcı için olgun muz ve kuru dut kullandım. Hurma ya da kuru üzüm, gün kurusu kayısı da kullanılabilir. Fermente mutfağımda kullanılmayan malzemeler; Rafine tuz, Rafine şeker, Rafine endüstriyel un (organik ve tam buğday unu da olsa kullanmıyorum) Kabartma tozu, Şekerli vanilin, Kakao (yalnızca ham kakao kullanıyorum) Zeytin yağı, Hindistan cevizi yağı  ve tereyağ...

Probiyotik Turşu Tarifi

Yazın probiyotik destek için küçük körpe salatalıklardan turşu yapmak istediğimde, mükemmel sonuç verecek doğru oranlı bir turşu tarifi aramaya başladım. Aklımda olan kendi yaptığım sirkelerle mis gibi ev turşusu yapmaktı. Hatta ön hazırlık olarak sirkemi bile yapıp hazırlamıştım. Nette turşu hakkında bilgileri okurken, okuduklarım tüm bildiğim doğruların aslında yanlış olduğunu, turşuyla ilgili bilmediğim ne kadar da çok şey olduğunu bana gösterdi, Meğer probiyotik olarak kurulan turşuya sirke, limon, limon tuzu ilave edilmezmiş. Gerçek probiyotik fermente turşular s adece sebzeler ve  kaya tuzu ile olurmuş. Bu şaşırtıcı bilgiye ulaşınca turşuya bakış açım değişti. Turşu için hazırladığım ev sirkelerini bir kenara koyup hemen fermente turşular yapmak için kolları sıvadım. Gerçek probiyotik turşu ile tanışmam böyle oldu. Yaptığım turşular  sadece doğal, sağlıklı, probiyotik ve fermente olmakla kalmadı aynı zamanda şimdiye kadar yediğim en lezzetli turşular oldu...

Doğal Fermente Elma Sirkesi

Evde sirke yapmak,bir kere başlayınca vazgeçemeyeceğiniz bir hobi gibi aslında. Sirke yapmanın mantığını anlayıp, bir kaç başarılı deneme de gerçekleştirince her mevsimde, elinize geçen her meyveyle yapabileceğiniz bu doğal sağlık iksirinin yapılışı aslında çok kolay. Bir kaç püf noktasını bilmek ve her fermente gıda gibi biraz sabırlı olmak sirke yapmanın altın kurallarından. Marketler sirke doluyken, hele ki bu kadar ucuzken neden kendimi yorup evde yapmak için uğraşayım ki diyorsanız, buyurun aşağıda yazılanlara bir göz atın. Endüstriyel üretimle yapılan sirkeler saatler içerisinde olurken, geçirdikleri süreç fermantasyon değil, rafinasyondur. Oysa sirke fermente  bir gıdadır, en azından öyle olması gerekir. En basit ev sirkesinin oluşması bile 2-3 ay vakit alır. Sağlık için faydalı olan sirke sizce hangisi?